top of page

Boşanmanın Ardından Annenin Ortak Çocuğun Soyadını Kendi Kızlık Soyadı Yapması Yönündeki Talebi



ADIN DEĞİŞTİRİLMESİ DURUMU


Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hakimden istenebilir. Adın değiştirilmesiyle kişisel durum değişmez ve aynı zamanda adın değiştirilmesinden zarar gören kimse, bunu öğrendiği günden başlayarak bir yıl için değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebilir. Soyadı, bireyin yaşamıyla özdeşleşen ve kişiliğin ayrılmaz bir unsuru haline gelen, birey olarak kimliğin belirlenmesinde en önemli unsurlardan biri ve vazgeçilmez, devredilmez, kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik hakkıdır.


BOŞANMANIN ARDINDAN ANNENİN YA DA BABANIN VELAYET SAHİBİ OLMASI


Kişiye sıkı surette bağlı hakları kişinin kendisinin kullanması gerekmektedir. Fakat konumuzda bir boşanmanın ardından annede olan bir “velayet” durumu söz konusudur. Boşanmanın ardından annede ya da babada olan velayet, ergin olmayan çocuklarının veya kısıtlanmış ergin çocuklarının kişi varlığına, malvarlığına ve bu iki husus hakkında onların temsiline ilişkin sahip oldukları hakların ve yükümlülüklerin bütününe denir. Velayet, çocuk ergin oluncaya kadar onunla ilgili alınması zorunlu kararları alma hususunda veliye sorumluluk yükler ve onları yetkili kılar. Bu bakımdan velayet sahibi annenin ya da babanın bu velayet yetkisini kullanırken nihai amaçları, henüz erginliğe ulaşmamış küçüğün, ileride bir yetişkin olarak gelecekteki hayata hazırlanmasını sağlamaktır. Kuşkusuz velayet kendisinde bulunan anne veya babanın, çocukla ilgili yapacağı her türlü iş ve işlemde çocuğun üstün yararını koruması gerektiği tartışmasızdır.

Genel olarak bakıldığında çocuğun üstün yararına gereken önemin verilmesi, yalnızca çocuğun ya da ana babanın değil, toplumun da menfaatinedir. Çünkü çocuğun sosyal, kültürel, fiziksel ve psikolojik yönden olumlu gelişimi, ileride toplumda zararlı davranışların ortaya çıkmasını da engelleyebilecektir.


BOŞANMADAN SONRA ÇOCUĞA VELAYET SAHİBİ ANNENİN KIZLIK SOYADI VERİLEBİLİR!


Böyle bir durumda konuşmamız gereken en önemli nokta ise neden böyle bir yola başvurulsun? Yani bir anne neden babanın soyadını değil de kendi kızlık soyadını versin bunu konuşmak gerekir. Günlük hayatta karşılaşılan durumlara bakıldığında babalık kavramı ne kadar değerli ve önemli bir şey olsa da öyle babalar var ki çocukların bu babadan korunması gerekmektedir. Uzun süreler babasının soyadı ile yaşayan ama babasının yüzünü bile görmeyen çoğu çocuk yıllar sonra babasının yaptıklarını öğrendiğinde soyadını taşımaktan utanmaktadır. Kendisinin de onun gibi kötü biri olacağı korkusu ile yaşamaktadır. Bu nedenle anneler küçük yaşta olan çocuklarının baştan itibaren bu bağını kesip bir nevi çocuğu hayatta 1-0 yenik durumda olmaktan kurtarmaya çalışmaktadır. Toplumda anneler tarafından söylenen “ben senin hem annenim hem babanım” ibaresinin hukuk düzeni karşısındaki durumudur bir nevi. Ama bunun bir zorunluluk olmadığını da belirtmek gerekir. Aynı şekilde her boşanma davasında da hakim böyle bir talebi kabul etmek zorunda değildir. Yukarıda da bahsettiğim gibi burada çocuk ön plandadır. Çocuğun üstün menfaati mahkeme tarafından aranmaktadır. Eğer çocuğun böyle bir menfaati yoksa hakim bu talebi kabul etmeyecektir.

Diğer bir konu da boşanan anne başkası ile evlenmiş olabilir. Örneğin eski kocanın soyadı A olsun yeni kocanın soyadı da B olsun. Anne çocuğun üstün menfaatini göstererek A olay eski kocanın soyadını, yeni kocasının soyadı olan B yapamaz. Yargı kararlarını incelediğimizde de annenin ancak kendi kızlık soyadını verebileceğini ve yeni kocasının soyadının verilmesinin toplumsal olarak kabul edilebilir bir yanının olmadığını, aynı zamanda da çocuğun menfaatiyle alakalı bir durum olmadığını kabul etmektedir.

Bütün bu anlatılanlar uyarınca sonuç olarak boşanmanın ardından velayeti kendisinde olan anne, çocuğun üstün menfaatini korumak amacıyla kendi kızlık soyadını ortak çocuğa verebilir. Burada önemli ve her halde göz önünde bulundurulması gereken husus çocuğun üstün menfaatidir. Çocuğun üstün menfaatinin nasıl anlaşılacağı konusunda ise bize yargı kararları rehberlik etmektedir. Bu konuyla ilgili örnek yargı kararlarına aşağıda yer verilecektir. İlerleyen günlerde de güncel yargı kararlarıyla bu yazıda sürekli güncellemeler yapılacaktır. Bu nedenle bu durumda olan kişilerin bu yazıyı belirli sıklıklarla kontrol etmesini tavsiye ederim.


YARGITAY 2.HUKUK DAİRESİ K.2018/12772 E.2017/1097 K.T.12.11.2018

“Somut olayda, velayet hakkına sahip davacı anne, soyadlarının farklı olmasından çocuğun rahatsız olduğunu ve kendisi ile aynı soyadını taşımak istediğini ileri sürmüş olup davacı tanıkları da davalı babanın çocuğuna ilgisiz olduğunu, yaklaşık 3,5 yaşında olan çocuğu bir kere bile görmeye gelmediğini, anneyi tehdit ettiğini, tarafların arasında şantaj nedeniyle davalar bulunduğunu, davalı babanın çocuğu doğduğundan beri görmediği gibi onunla maddi manevi olarak da ilgilenmediğini anlatmışlardır. Çocuğun soyadının annenin soyadı ile değiştirilmesi halinde çocuğun üstün yararı bakımından ruhsal gelişiminin olumsuz etkileneceği ileri sürülmediği gibi, aksine çocuğun soyadının annenin soyadıyla değiştirilmesinde çocuğun üstün yararının bulunduğu anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin benzer olaylarda verdiği hak ihlaline ilişkin kararları da gözetilerek davanın kabulüne karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.”


YARGITAY 2.HUKUK DAİRESİ K.2020/4810 E.2020/565 K.T.15.10.2020

“Taraflar arasındaki uyuşmazlık; evlilik birliği içinde doğan çocuğun evlilik içinde doğumla kazandığı soyadının, davacı annenin ikinci evliliği nedeniyle kazanmış olduğu soyadı ile değiştirilmesinin mümkün olup olmadığı noktasındadır. Türk Hukuk Sisteminde evlilik birliği içinde doğan çocuğun, babasının soyadını alabileceği veya içtihatlarla gerçekleşen duruma göre boşanma sonucu velayeti kendisine verilen annenin bekarlık soyadının çocuğun üstün yararının bulunması halinde alabileceği ve bu konuda başkaca bir yasal düzenlemenin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında davanın reddi gerekirken kanun hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek davanın kabulüne karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

34 görüntüleme0 yorum

Son Paylaşımlar

Hepsini Gör

Bazı şarkılar hayatımızın tam ortasından çıkar, dilimize dolanır, kulaklarımızda yankılanır ve gönlümüzde kanat çırpar. Derinlerimizde hissettiğimiz bu yaşanmışlık kokan sözler bizi kimi zaman gülümse

Merhaba. Bu, Hukuk Klinikleri Kulübümüzün blog sayfası için yazdığım ilk yazım. Sitemizin blog kısmında çeşitli konularda yazılar kaleme almayı planlıyorum. Bu yazının konusuna geçmeden önce, z kuşağı

bottom of page